Covid dönemi ile hayatımıza giren Clubhouse yayınlarında bir programı klasiklere ayırmışken neden bunu kronolojik sırada ve derli toplu bir halde sitede yayınlamıyorum diye düşündüm. Bu bahaneyle uzun zamandır aklımda olan klasikler yazısını kaleme almış oldum. Pandemiyle birlikte yeni çıkan parfümlerde ipin ucu kaçmışken eski dostları ziyaret etmek için daha iyi bir zaman olamazdı, değil mi? Kronolojik sıralı serinin örneğinin olmaması da ayrı bir motivasyon sebebi idi.
1880’li yılların sonundan başlayarak 2010’lu yıllara kadar uzanan bir klasikler serisi derledim. Konuyu belirledikten sonra bir çerçeve çizebilmek için notlar alırken, kendimi adeta bir literatür taramasının içinde buldum (ah akademi!). Tabi, bu kadar taramanın sonunda teorik de olsa bir sonuç çıkıyor elbet;
“Klasiklerin oluşumunu iki türlü ayırabiliyorum. İlki, alışılagelmişin dışında farklı bir hammadde keşfi ya da bilinen bir hammaddenin aşırı kullanımı, ikincisi ise dahiyane bir karışım hazırlamak.“
Peki nedir “klasik”? Üzerinden çok zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen esere klasik adı verilmekte. Parfümde klasikleri ise trendlerdeki ve zevklerdeki değişikliklere rağmen zamana direnen kokular olarak tanımlamak mümkün.
Piyasaya sürüldüğünde kendine özgü ve benzersiz bir deneyim sunan klasikler, anılarımızla da yakından ilişkili. Çoğunlukla eski zamanları çağrıştıran ve derin bir nostalji duygusu yaşatan bu parfümler, bizlere aile büyüklerini, mutlu anlarımızı ya da travmalarımızı hatırlatabiliyor. Bu nedenle bazılarıyla kurduğumuz özel bir bağ varken, benzer şekilde bazıları da bizleri itmekte.
Klasik parfümlerin bir kısmı halen üretimdeyken yakın geçmişte üretilenler (son bölümde değineceğim) hariç neredeyse tamamı defalarca kez yeniden formüle edilmiş durumda. Hal böyle olunca klasiklerin “vintage” versiyonları, parfüm meraklıları tarafından yana yakıla aranan ürünler konumunda.
Klasik parfüm, nispeten sübjektif yargı içeren bir kavram. Dolayısıyla
bilinen her klasiğe değin(e)medim. Özellikle 70’ler dönemi öncesi bahsettiğim
parfümlerin büyük çoğunluğunda ağırlıklı olarak reformule olmuş versiyonları
deneyebildim. Bir kısmına ulaşmak için eBay’de sabahlarken bir kısmı hiç
ummadığım yerlerde karşıma çıktı. Buzdağının görünmeyen kısmını ise halen karanlık.
Günümüz parfümlerini anlamak için klasikleri deneyimlemenin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Günlük yaşantımda terchimi modern parfümlerden yana kullansam da bizler için uygun koşullarda saklanmış bir klasiği koklamak bile büyük bir keyif! Seriye başlamadan önce ise her eski parfümün, klasik olmadığını ve vintage değer taşımadığını ifade etmek isterim.
1880 – 1940 Yılları
1880’li yıllar ile bireysel parfüm kullanımının yaygınlaşması ve parfümün kişiye özel tasarlanmasının yanında kitlesel pazarlandığı dönem başlıyor. 1920’li yıllara kadar coumarin ve vanilin gibi aroma kimyasallar başrol oynarken parfümörler, aşırı dozda hammadde kullanımı ile harikalar yaratmakta.
1920’li yıllarda sektör, yoğun aldehitler ve pudralı hissiyat ile tanışıyor. Bunun yanında “birch tar” adı verilen ve yoğun hayvansal hissiyata sahip derinin, sıklıkla çiçeklerle ile birlikte kullanıldığını görmekteyiz. Dönemin parfüm anlayışında çiçek kokularında bile kirlilik ön planda iken yine 1920’li yıllarda şapka ve kıyafet tasarımcılarının parfüm işine el atmasıyla birlikte gitgide asıl ürünün yanında tutundurma faaliyetleri de önem kazanıyor. Dönemin en önemli parfüm evleri ise Guerlain, Caron ve Chanel.
Houbigant Fougère Royale (1882) – Bilinen ilk koku ailesine de ismini veren Fougère Royale, sentetik bir aroma kimyasal olan ve tonka fasulyesinin kokusunu kopyalayan “coumarin” in ilk kez kullanılmasıyla vücut bulan bir parfüm. Fougère Royale, temel olarak meşe yosunu ve lavantanın ağırlıklı olarak hissedildiği karakteristik bir fujer.
Fransızca’daki “fern” kelimesinin karşılığı ve neredeyse kokusuz olan eğreltiotu anlamına gelen fujer için Fougère Royale’in parfümörü Paul Parquet; “Eğreltiotunun kokusu yok, ama olsaydı bu parfüm gibi kokardı ” tanımlamasını yapmakta. 2010 yılında yeniden yorumlanarak piyasaya sürülen Fougère Royale, aromatik parfümler ve fujer ailesiyle tanışmak için oldukça doğru bir tasarım.
Guerlain Jicky (1889) – Kesintiye uğramadan halen üretimde olan bilinen en eski parfüm Guerlain Jicky. İlk kez bir arada kullanılan “coumarin”, “vanilin” ve “linalool” ile Guerlain’in sentetik kullanımındaki başarısını simgeleyen, modern parfümerinin yapıtaşlarından biri olarak kabul edilen ve gerçek anlamda somut hiçbir şeye benzemeyen Jicky, tarihteki ilk çok yönlü soyut koku olma özelliğini taşımakta. Başka bir deyişle Guerlain Jicky, günümüz modern parfümlerinin atası niteliğindeki ilk örnek. Denediğim son versiyon, keskin lavanta kullanımı ile kimilerini polarize ederken modern parfümerinin yapıtaşını anlamaya çalışan parfüm meraklıları için önemli bir durak.
Acqua Di Parma Colonia (1916) – Mevcut versiyon orjinalini ne kadar yansıtıyordur bilinmez ancak AdP Colonia, klasik İtalyan ekolü parfüm anlayışını kavramak için en doğru başlangıç noktası olabilir. Narenciye ile açılan ve aromatik otlarla devam eden gerçek bir klasik. Faz geçişleri ile şaşırtan gerçek bir beyefendi Acqua Di Parma Colonia.
Chypre de Coty (1917) – Genellikle narenciye notalarıyla açılan; meşeyosunu, paçuli ve odunsuların baskın olarak hissedildiği şipre (şipr) koku ailesine ismini veren Chypre de Coty, 80’li yıllardaki meşe yosunu doz aşımı ile akıllara kazınmış bir parfüm. Düzgün koşullarda saklanmış vintage versiyonun birkaç ml’i, niş parfüm fiyatlarıyla alıcı bulmakta!
Guerlain Mitsouko (1919) – Hikaye, Jacques Guerlain’in Chypre de Coty hayranlığı ile başlıyor ve Chypre de Coty’ye Firmenich üretimi olan “persicol” aldehitini biraz fazlaca koymasıyla tesadüfen parfüme şeftali kabuğu kokusu eklemiş oluyor. Guerlain Mitsouko, basit ifadeyle meyveli bir şipre parfümü. Meşe yosunu ağırlıklı geleneksel şipre akorları ve şeftalinin birlikteliğinin denk geldiğim her formulasyonu, aynı hikayeyi farklı yazarlardan okumaya benzeyen, birbirinden özel tasarımlar.
Caron Tabac Blond (1919) – Floral derinin atası! Naif pudralı hissiyatıyla Knize Ten ve Chanel Cuir de Russie gibi kendi döneminin klasiklerinden başlayıp Serge Lutens Cuir Mauresque, Christian Dior Cuir Cannage ve Hermèssence Cuir d'Ange’a kadar ilham kaynağı olan zaman makinası.
Aynı zamanda markanın da kurucusu olan parfümör Ernest Daltroff’un Birinci Dünya Savaşı sonrası sigara içmenin kadınlar için uygun sayıldığı 1919 yılında Tabac Blond'u yaratması ve tütünün kokusunu taklit ederek, sigarayı parfümle özdeşleştirmesi takdire şayan bir hadise.
Chanel No. 5 (1921) – Coco Chanel'in parfümör Ernest Beaux'dan "çiçek gibi değil kadın gibi kokan" bir parfüm yaratmasını istemesiyle temelleri atılan ve Ernest Beaux'un aldehiti aşırı kaçırdığı 5 numaralı numunesinin başarılı serüveni olan Chanel No. 5, her 30 saniyede bir satılma istatistiği ile bugün halen dünyanın en çok satan parfümü konumunda. Güncel formulasyon, orjinaline sadık kalan ancak köşeleri yumuşatılmış referans bir aldetihik floral.
Caron Nuit de Noel (1922) – Ernest Daltroff tarafından Noel arifesini ve onunla ilişkili kokuları seven sevgilisi Félicie Vanpouille için yaratılan Nuit de Noel, ylang ylang ve odunsular eşliğinde referans bir pudra parfümü. Tabac Blond ile sigara ve kadın ilişkisini tasvir eden Ernest Daltroff, kadın ve pudra arasındaki korelasyonun (çoğu zaman doğrusal) o döneme kadar en net hissedildiği örneğine imza atmış.
Knize Ten (1924) – Derinin hayvansal hissiyatının sonuna kadar hissedildiği karanfil destekli bir deri yorumu. Resmi olarak açıklanan parfümörler Francois Coty ve Vincent Roubert iken kimi kaynaklar Ernest Beaux'un da parfümün tasarım sürecine dahil olduğunu iddia etmekte. Sadece bu isimler bile parfümün sıradışı yapısını pekiştirirken Kenize Ten, günümüze kadar orijinal haline en fazla sadık kalabilen klasikler arasındadır. Ah keşke hafızalara o şişe üzerindeki “Toilet Water” ifadesi ile kazınmasa idi…
Guerlain Shalimar (1925) – Tıpkı Mitsouko gibi, Shalimar da şans eseri doğan bir başyapıt! Vanilinden kat kat güçlü olan ethyl vanilin’in keşfi ve tesadüfen bu bileşenin oldukça fazla miktarda bir Jicky şişesi içine boca edilmesiyle Jacques Guerlain’in kafasında bir ışık belirir… Sonrası ise tarihin en kışkırtıcı kabul edilen parfümlerinden birinin hikayesi. Amber kokusu ile ilişkilendirilen “vanilin” ve tonka fasulyesinin kokusu ile ilişkilendirilen “coumarin” ile vücut bulan Shalimar, onlarca flanker ve farklı konsantrasyonu ile Guerlain’in halen en çok satan listesinin tepesinde. Parfüm ile ilgili unutamadığım en dikkat çekici detay ise çok sevdiğim değerli büyüğüm Vedat Ozan’ın Parfümler Kitabı’nın ikinci cildinde okuduğum; “Bir hanımefendi için uygun olmayan üç hareket vardır; sigara içmek, tango yapmak ve Shalimar kullanmak” ifadesi.
Chanel Bois des Îles (1926) – Keskin turunçgillerle açılan, sandal ağacı ve Chanel’in imzası haline gelen çiçeksi aldehitleriyle kadın kullanımı için pazarlanan ilk odunsu parfüm olarak nitelendirilen Bois des Îles, aynı zamanda erkek kullanımı için pazarlanan efsane tasarım Egoïste‘in de atası. Chanel tarafından; kumaş, mücevher ve çanak çömlek için ilham kaynağı olan Afrika gibi uzak bir diyarı çağrıştırdığı söylenen ve Les Exclusifs serisiyle günümüzde de hak ettiği değeri bulan Bois des Îles, ortanyal, karanlık ve sıcak bir sandal ağacı yorumu.
Lanvin Arpège (1927) – Jeanne Lanvin’in kızına olan sevgisini tasvir ettiği, çiçeklerin katmanlar halinde hissedildiği bir aldehitik çiçeksi parfüm. 1993 yılında André Fraysse ve Paul Vacher'in tasarımından sonra Hubert Fraysse tarafından yeniden yorumlanan Arpège, orijinal tasarıma sadık kalınan, dahiyane bir şekilde kullanılan aldehitler ile benim için oldukça özel klasiklerden biri.
Chanel Cuir de Russie (1927) – Caron Tabac Blond gibi dumanı tüten floral bir deri yorumu Cuir de Russie. Cuir de Russie, ilhamını Coco Chanel ile Rus Çar'ının kuzeni olan Dük Dimitri Pavlovich Romanov arasındaki tutkulu ilişkisinden almakta. Her ne kadar birch tar kullanımı kısıtlansa da bugün piyasada bulunabilen versiyon da oldukça sofistike ve kullanılabilir. Caron Tabac Blond’u deri parfümlerine giriş olarak kabul edersek, Cuir de Russie ikinci dönem açılan zorunlu seçmeli!
Jean Patou Joy (1930) – Büyük Buhran döneminde dünyanın en pahalı parfümü olarak lanse edilen çiçek buketi. Hikaye, batı dünyasına, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşen karanlık ruh haline yanıt olarak Jean Patou'nun Henri Alméras'ı abartılı bir parfüm istemesi ve parfümün her bir onsunda 28 düzine gül ve 10600 yasemin çiçeği kullanılması ile vücut buluyor. Birden fazla çiçeğin bir araya geldiği ve bouquet olarak adlandırılan alt sınıfın referanslarından olan Joy, “indolic” olarak tabir edilen kirli çiçek parfümlerinin de atası konumunda.
Guerlain Vol de Nuit (1933) – Pudralı odunsu ve aromatik şipre sınıfların kesişim kümesi, eski versiyonlara indikçe zenginleşen bir başka Guerlain başyapıtı! Oryantal havasıyla baştan çıkarıp beyaz çiçekler ile saf bir hale bürünen parfüm bana da basın bülteni tadında açıklama yazdırdı ya, helal sana Jacques Guerlain.
Caron Pour Un Homme (1934) – Lavanta ve vanilyalı bir fujer olan Caron Pour Un Homme, maskülen ve köşeli yapısının haricinde “erkek kullanımı” için pazarlanan ilk parfüm olma niteliğini taşıyor. Sonrasında daha elegan yapıda Parfums MDCI Invasion Barbare, Kilian A Taste of Heaven ve Histoires de Parfums 1725 gibi modern beyefendilerin atası olan Caron Pour Un Homme, bizim kültürümüzün koku hafızasında da kuvvetli yeri olan bir tasarım.
Old Spice (1937) – 80’ler ya da 90’larda çocuk olup da babasının tıraş sonrası kullandığı Old Spice’ı hatırlayan kaç kişiyiz? Fijisi, deep seasi bizi bozar… Old Spice tam da onyüzbinmilyon baloncuk ya da Ali Desidero gibi bir şeydir. Z kuşağı bilmez ;)
Robert Piguet Bandit (1944) – Tabac Blond’un açtığı yolda ilerleyen; bol aldehitli, animalic deri. Ah IFRA ah… Ne istedin o güzelim meşe yosunundan, yoğun hayvansı notalardan… Satışta olan güncel versiyonun dahi mutlaka denenmesi gerektiğine inandığım, çığır açan parfüm Bandit, korsanlar ve deniz yolculukları ile ilgili bir rüyadan ilham almakta. Eski bir moda tasarımcısı olan Robert Piguet, 1940 yılında kendi markasını kurduktan sonra, podyumda siyah maskeler ve sallanan bıçaklarla yürüyen modellerin olduğu yeni avangard moda koleksiyonuna eşlik edecek bir koku yaratmaya karar verir ve Bandit doğar.
Robert Piguet Fracas (1948) –Rafine sadelik olarak bilinen Parisian Style ve feminenliğin ön plana çıkarıldığı Fracas, şeftali destekli sümbülteber ve yasemin parfümü. Güncel versiyonu fazlaca cilalı ve tatlı yapısıyla pek benlik olmayan parfüm aynı zamanda Frederic Malle Carnal Flowerîn atası niteliğinde.
Devam edecek.