30 Ekim 2014 Perşembe

Neil Morris - Burnt Amber

Dünyanın öbür ucundan yabancı birinin tutkusunu paylaşmak, bazen cam bir şişenin kapağını açıp koklamak kadar kolay… Parfüm tasarlanırken ne anlatılmak istendi diye düşünmeyi ya da ilk koklayışta yıllar öncesine gitmeyi duygulara dokunmak olarak nitelendiriyorum. Alt tarafı kokulu sıvı olan bir maddeye böylesine derin anlamlar yüklemek pek akıl karı değil diyorsanız, rasyonel olduğum(uz)u kim söyledi?

Neil Morris 30 yılı aşkın süredir çoğunlukla bireysel müşterileri için özel parfümler tasarlayan Amerikalı bir parfümör. 2005 yılında kendi adını taşıyan parfüm evini kurmasıyla tecrübelerini hazırladığı şişelere aktaran Neil’in parfümleri “Signature” ve “The Vault” adında serilerde pazarlanıyor. Signature serisinde yer alan parfümler belli satış noktalarında bulunabilirken “The Vault” koleksiyonunda yer alan tasarımlara sadece Neil ile irtibata geçerek sahip olunabiliyor. Büyük bir marka için parfüm tasarlasaydı en popüler parfümörlerden biri olacağına inandığım Neil’in birçok parfümü oldukça özel ve cüretkâr kompozisyonlar. Bana göre en özeli ise yıllar önce tesadüfen tanıştığım ve aklımı başımdan alan Burnt Amber. Numunesini yıllarca özenle sakladığım parfümü hatırlayıp Neil’e yazmamla bu güzel parfüm tekrar gündemime girmiş oldu.


Burnt Amber, Neil’ın Ida Meister ile birlikte tasarladığı ve The Vault koleksiyonunda yer alan bir amber parfümü. Biber desteğinde tatlı amberle açılış yapıyor parfüm. İlk andan çapıyor, dumanı tütüyor… Parfümün ismini bilmeden kim koklasa yanık bir şeyler kokuyor der (diyorlar). Amber notasına aşinaysa da yanık amber der (bunu da diyen oldu :)). Burnt Amber tam da adının hakkını veren bir tasarım.

Biberin etkisini kısa sürede kaybetmesiyle eksiği ya da fazlası olmayan bir yanık amber kokusuna dönüşüyor parfüm. Zaten sıcak hissiyatı olan bir notayı böylesine dumanlı yorumlamak takdire şayan… İnsanın içini ısıtıyor Burnt Amber. Kaşmir kazak, battaniye etkisi yaratıyor!


Sitenin takipçileri bilir, bugüne kadar birçok amber parfümü hakkında yazdım. Burnt Amber, kullandığı amber notası ile referans amber parfümlerine taş çıkaracak güzellikte bir amber yorumu. Haber konusu bulamayan kanalların “xxx’e iyi geliyor” tarzında haberlerine malzeme olacak nitelikte sıcak bir tasarım.

Neil Morris parfümleri saf parfüm ve eau de parfüm olmak üzere iki konsantrasyonda pazarlanıyor. Elimdeki Burnt Amber saf parfüm olduğundan oldukça yoğun bir yapısı var. Dolayısıyla gün içinde fazlaca değişim göstermiyor. Baştan sona yanık amber… Parfümün kalıcılığı oldukça üst seviyelerdeyken fark edilirliği ortalama değerlerde seyrediyor. Kaşmir kazak dedim ya, kullanıcısını sarması ve ısıtması yeter diye düşünmüş olsa gerek Neil.


Burnt Amber, dumanlı ve tatlı yapısıyla Tom Ford Private Blend’de yer alan Plum Japonais’la benzerlikler taşıyor. Her iki parfüm de dumanlı hissiyata sahip dengeli harmanlar… Plum Japonais için Burnt Amber’in daha tatlı ve meyveli hali diyebilirim.

Neil Morris, niş parfüm meraklılarının ilgisini çekecek parfüm evlerinden biri. Markanın şimdiye kadar denediğim tüm parfümleri kendine özgü ve üst düzey kalite hissiyatı barındıran parfümler. Dolayısıyla iyi bilinen niş markalardan eksiği olmayan, hatta herhangi bir mağazada deneme imkânı olmadığı için bencilce artısı olduğunu düşündüğüm bir parfüm evi Neil Morris.


Amber parfümlerine meraklı kesim, Burnt Amber’i denemeden bile satın alabilir. Hatta vakit kaybetmeden Neil’e bir mail atın. İçtenlikle cevap verecektir. Bakarsınız cevabın bir kısmı da Türkçe olur ;)

26 Ekim 2014 Pazar

Nasomatto - Pardon

Sosyal bilimlerde işletmelerin ömrü sınırsız kabul edilir. Uzun dönemli verilen yönetimsel kararların temelinde bu önerme yer alır. Çevresel unsurların etkisi olmadıkça da işletmeler yaşamlarını sürdürürler. Bu bağlamda markalara verilen keyfi bir son, rasyonel dayanağı olmayan bir hamle.

Nasomatto, İtalyan parfümör Alessandro Gualtieri’nin kişisel projesi niteliğindeki niş parfüm evi. Kişisel proje dememin nedeni, her yönüyle başarılı bir marka imajı yakalamışken markanın aniden sonlandırılması… Alessandro, Nasomatto adı altında 10. parfümü Blamage’ı duyurmasıyla, aynı zamanda markanın da sonlandığını duyurmuş ve bundan sonraki tasarımlarını “Orto Parisi” adı altında pazara sunacağını belirtmişti.  Neyse ki cesur ve koyu tasarımlarıyla sevdiğim parfüm evlerinden biri olan Nasomatto hala üretime devam ediyor ve ulaşılabilir durumda.

Pardon, Nasomatto’nun iddialı serisindeki gourmand açığını dolduran oud tabanlı tatlı bir parfüm. Serinin geri kalanı gibi Extrait konsantrasyonunda pazarlanıyor ve erkek kullanımına daha uygun.

Belli belirsiz hissedilen çiçeklerin eşliğinde kakaoya benzer sert bir çikolata ile açılıyor Pardon. İştah kabartan cinsten şahane bir başlangıç! Kısa bir süre sonra başrol oyuncularından diğeri olan oud senaryoya dâhil oluyor.

Oud son yılların belki de en popüler notası. Gourmand adı verilen tatlıyı andıran parfümler de en çok talep gören tarzlardan biri olunca parfüm evlerinin bu ikiliyi yakıştırmaları kaçınılmaz hale geliyor. Ancak ne yalan söyleyeyim, birçok parfüm evi bitmiş bir yemeğe sonradan baharat ekler gibi kullanıyor oud’u. Pardon’da tam aksine oud; çikolata, tonka fasülyesi ve tarçını tamamlar nitelikte. Baştan beri birlikte düşünülmüş, ustaca harmanlanmış.

Pardon’un ortalarına doğru hissedilen sandal ağacı öncülüğündeki odunsu notalar parfüme derinlik katıyor. Kararında bir tatlılıkla koyu ve taviz vermeden uzun saatler ilerliyor parfüm. Bitter çikolata, oud ve tarçın ise her fazda lider… 


Sevdiğim hiçbir Nasomatto parfümünü doğal hissiyat barındırmıyor. Extrait formatındaki koyu konsantrasyonları ve Alessandro’nun kullanmayı çok sevdiği sentetik hammaddeler; Duro, Black Afgano ve Pardon gibi serinin ağır toplarının her an taaruzda kalmasını sağlıyor. Sentetik hissiyatla normalde pekiyi anlaşamasam da Nasomatto’lar beni rahatsız edecek kadar yapay değil.

Pardon, odunsu notalar ve oud desteğinde dengeli bir gourmand. Yoğun konsantrasyonuna rağmen gün içinde kullanıcısını sıkmıyor. Sonlarda (24 saat?) da yoğun olarak oud’un önderliğinde parfüm kapanışı yapıyor. Belli ki Alessandro, parfümün her fazı için özen göstermiş. Nispeten büyük değişiklikler görülmese de sıkıcı olmaktan kurtaracak kadar ilgi çekici hale getirmeyi başarmış faz geçişlerini.

Pardon, serinin diğer iki bombası Black Afgano ve Duro ile benzerlikler taşıyor. Hepsinin içinde kullanılan oud benzer tarzda, sentetik ancak kaliteli bir örnek. Hatta Nasomatto'larda kullanılan oud'a, batılı oud yakıştırması yapsam yanlış olmayacaktır. Atom bombası kıvamında olan Black Afgano ve Duro kadar saldırgna olmasa da Pardon da çok yüksek fark edilirlik değerine sahip bir parfüm. Kalıcılık ise inanılmaz… Boynumdan gömlek yakasına sinen parfüm günler sonra bile net olarak algılanabiliyor. Pardon, extrait konsantrasyonunda olduğu için diğer parfümlere kıyasla yarım dozu bile oldukça kuvvetli bir aura yaratıyor.


Pardon’u Guerlain’in kitleleri peşinden sürükleyen parfümü L'Instant de Guerlain pour Homme Eau Extreme’in turunçgili çıkarılmış, oud eklenmiş ve güçlendirilmiş hali olarak tarif edebilirim. İlk denediğimde de, defalarca kullandıktan sonra da fikrim değişmedi. Dolayısıyla Guerlain’in bitter gourmandını sevenler Pardon’a bayılacaktır.

Nasomatto, koku kalitesi olarak takdir ettiğim, yönetimsel olarak ise anlam veremediğim bir parfüm evi. Hem hak sahibi hem de tasarımcı Alessandro Gualtieri’nin günümüz niş parfüm trendlerini harmanladığı Pardon, soğuk havalarda gizli silah olarak kullanılabilecek leziz bir parfüm. Etkileyici ve güvenli!

21 Ekim 2014 Salı

Erik Kormann - Eau de Frohliche No.3

Parfüm hobisinin en keyifli yanlarından biri numuneler (deneme boyu - sample) ve dekantlar (parfümün orijinal şişesinden, daha az miktarda bir şişeye doldurulması) sayesinde yeni parfümler denemek ve yeni markalar keşfetmek. Mağazada deneyip beğenilen bir parfümü ful kullanma ya da merak edilen ancak ulaşmanın kolay olmadığı bir markayı deneme şansı veriyor numune ve dekantlar. Hem kör alışın riski ortadan kalkıyor hem de satın alma sürecinden sonraki pişmanlık ihtimali en aza iniyor. Dolayısıyla parfüm ile hobi boyutunda ilgilenen birinin ayırdığı bütçenin, şişe ve dekant/numune alımı arasında belli bir oranda bölüştürülmesi önem kazanıyor. 

Erik Kormann, 10 parmağında 10 marifet olan kafa dengi bir Alman. Berlin’de el yapımı sabunlar üretip satan Erik, 2010 yılında kendi adını taşıyan markası altında parfümler tasarlamaya başlamasıyla ucu bucağı olmayan niş parfüm dünyasında yerini alıyor. Sabun üretmenin verdiği tecrübeyle hem doğal hem de sentetik hammaddeleri uyum içinde kullanabilen Erik Kormann, sessiz sedasız ilerleyen, potansiyeli yüksek bir parfümör. Markanın parfümlerine sadece Erik’in sabun dükkanından ve online alışveriş sitelerinden ulaşılabiliyor.

Eau de Frohliche No.3, Erik’in sentetik ve doğal hammaddeleri dengeli olarak kullandığı, İtalyan tarzı parfümlere yakın hissiyatta bir doğa parfümü. Almanca’da “neşeli” anlamına gelen “fröhliche”, adı gibi mutluluk veren yeşil bir tasarım. Erik Kormann Eau de Frohliche No.3’ün tasarımında, dünya devi koku ve aroma üreticisi Givaudan’dan Alain Alchenberger ve Dr. Philip Kraft ile çalışmış. Parfümün temelini oluşturan Cassyrane adı verilen nota da Givaudan ürünlerinden biri.

Eau de Frohliche No.3, biber ve limonla açılıyor. Taze ve ferah bir başlangıç… Saniyeler içinde de parfümün karakterini veren üzüm yaprağı hissediliyor. Akdeniz bahçelerinde gezintiye çıkmış hissiyatı veren Eau de Frohliche No.3, İtalyan tarzı parfümlere göz kırpıyor.

 Erik Kormann

Erik zengin bir parfüm tasarlamış. Yeşillikler, odunsu notalar ve destekleyici konumundaki çiçeklerle başarıyla dengelenmiş. Ahengi bozan bir nota olmasa da Eau de Frohliche No.3’te tam çözemediğim bir şey var. Belki de daha önce kullanımına rastlamadığım Cassyrane’dir bana böyle düşündüren. Hoşuma giden nadir sentetiklerden biri oldu bu Cassyrane. Harmana katkısı ise kalıcılık açısından muazzam!

Ortalara doğru Eau de Frohliche No.3’te biberiye ve sedir algılanıyor. Kış çayı zenginliğinde bahar - yaz parfümü tasarlamış Erik. Alttan alttan köşeli hissiyatıyla sardunya da harmana çekici bir hava katıyor.


Sonlara doğru belirgin olarak hissedilen Cassyrane’nin yanına odunsu notalara tütsünün eklenmesiyle iyiden iyiye ilginç bir hal alıyor Eau de Frohliche No.3. Her fazı birbirinden farklı, geçişleri keyifli ve dengeli bir parfüme imza atmış Erik.

Eau de Frohliche No.3, hem kadının hem de erkeğin güvenle kullanabileceği bir ilkbahar - yaz parfümü. Nitekim tek bir kusuru var ki, o da bu kadar zengin içeriğe rağmen parfümün fark edilirliğinin düşük olması. Kalıcılığı ise bambaşka bir hadise… Parfümü ikiye ayırırsak, karakterini veren ana notalar birkaç saate uçup giderken, Cassyrane duştan sonra bile 1 gün kadar kalıyor! Parfüm bambaşka bir hale dönüşmüşken resmen insanın üzerine yapışıyor.

Kullandığım parfüm kimsede olmasın, risksiz ama farklı olsun diye düşünenler için Eau de Frohliche No.3 güzel bir ilkbahar - yaz parfümü. Markanın geneli ise “indie” sayılabilecek küçük niş markalara meraklı kesimin deneyimlemesi gereken özellikte.

17 Ekim 2014 Cuma

Mona di Orio - Cuir

Geride bir takım değerler bırakabilen insanları şanslı sayıyorum. İsimleri nesiller boyu hatırlanacak ve bıraktıkları ile anılacaklar… Çocuk yaşta idolüyle tanışma ve onun yanında çalışma fırsatını yakalayan Mona di Orio, genç sayılabilecek yaşta hayata gözlerini yuman parfüm dünyası için değerli bir isim. Efsane statüsündeki parfümör Edmond Roudnitska’nın yanında mesleğin inceliklerini öğrenen ve bağımsız temellerde kendi tarzını yaratan Mona, kendi adını taşıyan parfüm evini hayata geçirdikten sonra, nesiller boyu hatırlanacak tasarımlara imza attı.

Cuir, üretimde olan Mona di Orio parfümlerinden en cüretkar olanı. Odak grup görüşmeleri ve sayısız kullanıcı testlerinden sonra piyasaya sürülen ana akım parfümlerle alay edercesine özgürce yaratılmış, satış kaygısı taşımayan asi bir tasarım.

Pelin otu ve kakule ile oldukça sert açılıyor Cuir. Ardıçtan gelen belli belirsiz tatlılık biraz olsun havayı yumuşatıyor. Başlangıçta tadımlık hissedilen yeşil notalar da Mona’nın doğaya olan sevgisini betimliyor.

 Mona di Orio

Yeşil hissiyatın etkisini kaybetmesiyle kakulenin desteğinde karakteristik bir castoreum ve deri parfümü oluyor Cuir. Castoreum adı verilen kunduz yağı, Cuir’e hayvansı bir hissiyat katarken özgünlüğünü pekiştirmiş. Birçok kullanıcı için de parfümü hem zor hem de çekici kılan nokta tam olarak bu. Sev ya da nefret et hadisesi…

Caron - Tabac Blond ve Robert Piguet Bandit’in açtığı yoldan ilerleyen farklı bir parfüm tasarlamış Mona. Cuir için “kül tablasına yatırılmış deri” tanımlamasını yapabilirim. Kim böyle kokmak ister ki, itici bir şey tarif ediyorsun diye düşünenler varsa Mona’nın farkı nu noktada hissediliyor. Uç noktada gezinen riskli notalardan sanat eseri yapmanın tarifini gösteriyor yetenekli parfümör.


Ortalardan sonra parfüm dümdüz ilerliyor. Saatler içinde bazen çekici bazen de itici olabiliyor. Kişilikli, ruh hali seçen, kıyafet beğenmeyen bir parfüm tasarlamış Mona. Cuir tam bir deri ceket - kirli sakal parfümü… Gömlek üzeri kazak giydiğim günlerde parfümü taşıyamadım desem yeridir. Şöyle bir resim canlanıyor gözümde;


Cuir sadece soğuk havalarda kullanılmasını önerdiğim bir parfüm. Yoğun ve koyu hissiyatıyla sıcak havalarda bunaltıcı olacaktır. Parfümün kalıcılığı oldukça iyiyken, fark edilirliği ortalamanın altında seyrediyor. Deri ve sigara kokusunun karışımının gün boyu bağırmasını da kimse istemezdi diye düşünüyorum. Dolayısıyla Cuir’in kalıcılık ve fark edilirlik değerlerini kendi sınırlarında dengeli buluyorum.

Tanımlama çekici geldiyse Cuir, soğuk havalar için göz önünde bulundurulması gereken farklı bir alternatif. Değerli dostum Olivier Durbano ile yaptığım röportajda da sıkça adı geçen Mona, parfüm dünyası için büyük bir kayıp. Neyse ki bıraktığı mirasla yıllarca hatırlanacak. Cuir gibi cüretkâr bir parfümün ya da Vanille benzeri bir gourmandın kolay kolay tasarlanacağını sanmıyorum. Rahat uyusun...



© Gurme Kokular - Niş Parfüm Yorumları / Röportajlar / İzlenimler
Maira Gall