30 Ağustos 2014 Cumartesi

Jovoy - Private Label

Zaman zaman karakter ve tarza göre parfüm eşleştirmeleri düşünüyorum. Hatta yakın çevreme “xxx tam senin parfümün. Al, beğenmezsen senden satın alacağım” gibi iddialı önerilerim bile oluyor. Eşsiz tarzı olan parfümleri, onlarla uyum sağlayabilecek karakterlerle örtüştürmek, bana göre bu hobinin en eğlenceli yanlarından biri. Geçtiğimiz aylarda; iyi giyinmeyi ve iyi yerlerde yemek yemeyi seven, başına buyruk birine önerebileceğim parfüm listesine yeni bir üye daha ekledim mesela…

Jovoy, kökenli 1923 yılına kadar uzanan bir Fransız niş parfüm markası. Yine 1920’li yıllarda isim değişikliği geçiren ve ardından karanlığa gömülen marka, 2006 yılında Francois Hénin isimli parfüm tutkunu tarafından diriltiliyor ve 2007 yılında görücüye çıkan “Les 7 Parfums Capitaux” koleksiyonuyla niş parfüm dünyasına tekrar adım atıyor. Paris’te yer alan Avrupa’nın en seçkin parfüm butiklerinden olan Jovoy, kendi parfümlerinin dışında dünyanın dört bir yanından özenle seçilen markalara da ev sahipliği yapmakta. Parfümlerle bu kadar haşır neşir olan Francois Hénin, 2011 yılında sektörün en yetenekli parfümörleriyle çalıştığı yeni serisini görücüye çıkarıyor ve markanın altın çağı başlamış oluyor.


Bertrand Duchaufour, Sidonie Lancesseur ve Cecile Zarokian gibi niş parfüm dünyasının gözde isimlerini arkasına alan Jovoy, koku tasarımından sunuma kadar en ince detayı düşünen bir marka. Niş parfüm tanımına yakışır nitelikte ürünlerin yer aldığı yeni seride en çok dikkatimi çeken parfüm, 2009 yılında Amouage Epic Woman ile yakaladığı başarı ile yıldızı parlayan Cecile Zarokian imzalı Private Label.

Acımsı ve topraksı, “earthy” diye tabir edilen vetiver ve deriyle açılıyor Private Label. Private Label değil de Private Gentleman's Club sanki… Etkileyici ve karizmatik başlıyor parfüm. Modern bir maçoyu betimliyor Private Label!

Cecile Zarokian kusursuz bir başlangıç tasarlamış Private Label için. Genç parfümöre güvenen Francois Hénin de beklentisinin karşılığını almış… Taviz vermeden sert olan hem de zerre kadar eski kafa hissiyat barındırmayan başka bir parfüme daha rastlamadım desem yeridir. Modern maço dedim ya, şöyle bir tablo çizmiş Cecile…


Vetiver ve deri uzun süre iktidarda kaldıktan sonra paçuli kendini göstermeye başlıyor. Baştaki topraksı tabir edilen vetiver’le aynı yolda ilerleyen topraksı bir paçuli kullanılmış parfümün harmanında. Cecile, eski kafa parfümlerin demirbaş notalarını öylesine ustalıkla yorumlamış ki, yeni parfüm evlerinin bu kızın peşinde olmasına şaşırmamalı.

Private Label’ın orta kısımlarında deri etkisini kaybederken paçuli, vetivere eşlik eden yardımcı oyuncu rolünü devralıyor. Ara sıra kendini belli eden sandal ağacı da harmanı dengeleyerek acımsı havayı bastırıyor. Bu noktada Cecile Zarokian ile tarzlarını yakın bulduğum Sidonie Lancesseur imzalı Kilian - Cruel Intentions'ı da anımsatıyor bana Private Label...


Jovoy’un parfümleri uniseks olarak pazarlanıyor. Ancak notalarından da anlaşılabileceği gibi Private Label erkeğe yakışan bir parfüm. Eşin ya da kız arkadaşın hoşuna gitmese bile gizlice kullanılacak bir keyif parfümü.

Jovoy sıradan bir vetiver parfümü tasarlamamış... Kendinden emin, attığı adımı bilen adamın vetiver tercihini yansıtmış. Genele hitap gücü yüksek olmasa da parfümün beğenilmesi tamamen kullanana bağlı… Şık bir ceket - pantolon kombinasyonu isteyen, tişörtü küçümseyen bir parfüm Private Label. Kendine has karakteri olan nadir parfümlerden biri… Sonlarına doğru da şıklığından ödün vermeyen ihtiyar bir delikanlı!


Yarattığı karanlık kompozisyonun kalıcılık ve fark edilirlik değerlerinde elini korkak alıştırmamış Cecile. Parfümün fark edilirliği üst düzey olmasa da kullanıcısını üzmeyecek kadar iyi. Kalıcılık ise kusursuz… Parfüm gün boyu kendini hissettiriyor. Nispeten değişmeyen, aynı çizgide giden bir tarzı var Private Label’ın.

Dünyanın en seçkin markalarını bünyesinde toplamış bir butik düşünün. Yıllardır o markaları satan butiğin, aynı raflarda kendi markasını da pazarlaması için ne kadar özenli davranması gerektiği açıktır… Private Label, onlarca başarılı vetiver parfümü arasında, ayrıcalıklı parfüm zevkine hitap eden iddialı bir tasarım! Herkese yakışmayacağı da bir gerçek… Girişte de bahsettiğim gibi; iyi giyinmeyi ve iyi yerlerde yemek yemeyi seven, başına buyruk biri için imza parfümü olacak kalitede üst düzey bir vetiver yorumu Private Label.

26 Ağustos 2014 Salı

Tom Ford - Costa Azzurra

İlk saat, ilk cep telefonu, ilk araba, ilk gitar, hatta ilk parfüm… Başlangıçta en iyi örneklerine sahip olmasak bile, ilk tanıştığımız ürünlerin yeri hep ayrı olmuştur. Onları üreten markaya olan sempatimiz ve duygusal bağımız, rasyonel sınırların dışında bir yerdedir. Niş parfüm denince de Tom Ford Private Blend ve Creed’in yeri bende bambaşka… Ne de olsa ilk tanıştığım ve en çok vakit geçirdiğim parfümler bu iki eski dosttan çıkma…

Tobacco Vanille, Tuscan Leather ve Noir de Noir gibi çığır açan, büyük markaların bile taklit etmeye çalıştığı parfümleri yaratan önemli bir marka Tom Ford. Her ne kadar son yıllardaki büyüme stratejileri çerçevesinde, Private Blend'in zincir parfümerilerde bile satışa sunulup “niş” olma kavramını sorgulatmaya başlasalar da serinin kalitesi ve sektöre kattıkları tartışılmaz!

Tom Ford (Private Blend) ürün gamını dengede tutmayı başaran, her mevsim ve her koşul için parfümler üreten bir marka. Neroli Portofino ile başlattığı yaza uygun serinin iki yeni parfümünden biri olan Costa Azzura, uniseks olarak pazarlanıyor ve aynı Neroli Portofino gibi şeffaf mavi şişelerde satışa sunuluyor.

Baharatların eşlik ettiği deniz esintisiyle açılıyor Costa Azzurra. Harika bir yazlık parfüm başlangıcı… Ege kıyılarında hafif bir öğlen yemeği yerken dalgalar kıyıya vuruyor. O kadar ferah, o kadar leziz!

Yosundan gelen hafif burukluk, ana yemek öncesi yenen meze misali Costa Azzurra’nın zengin harmanındaki diğer notalara eşlik ediyor. Turunçgiller ve lavantanın da etkisiyle 90’lı yıllara göz kırpan yapıda ilerliyor parfüm.


Costa Azzurra cömertçe tasarlanmış parfüm. İçinde deniz hissiyatı, odunsu notalar, turunçgiller ve hatta yoğun olarak hissedilen sakız bile var. Ancak ortalara doğru bahsettiğim bu zenginlik, ayarı kaçmış bir şölen havasına bürünüyor. Mezelerle başlanan ziyafet, henüz ana yemek gelmeden tokluk hissiyatının bastırmasına neden oluyor… Ana yemek geldiğinde de doyuma ulaşan bünyeye deyim yerindeyse bir şeyler “fazla” gelmeye başlıyor. Harika başlangıcından sonra sıradan bir sucul parfüme dönüşmeye başlıyor Costa Azzurra.

Costa Azzurra’nın açıklanan resmi notalarında oud ve tütsü gibi riskli ve yoğun notalar yer alsa da bunları algılayabilmek mümkün değil. Belli ki koku piramidini fonksiyonellikten ziyade pazarlama adına zenginleştirmek için ne bulursa koymuş Private Blend’in yaratıcı ekibi… Keşke bu durum parfümü biraz daha etkili hale getirip bir işe yarasaymış, ama yok… Maalesef Costa Azzurra’nın fark edilirliği ortalamanın altında seyrediyor ve ilk saatin sonrasında tene oldukça yakın kalarak devam ediyor. Kalıcılığında büyük bir problem olmasa da bu kadar zengin harmana sahip bir kokunun fark edilirliğinin düşük olması hayal kırıklığına uğratıyor.


Güvenli bir yaz parfümü arayanlar için Costa Azzurra, mansiyon ödülü alabilecek bir alternatif. Ortaları ve sonları beni başı kadar etkilemese de hoş bir kompozisyon olduğunu söyleyebilirim. Uniseks kullanıma uygunluğu ve bunaltmayan tarzıyla da her ortama uyum sağlayan bir parfüme imza atmış Tom Ford.

Azure Lime yorumumda parfümün Private Blend’in karakteristik yapısına yakışmadığını yazmıştım. Costa Azzurra’yı da birkaç gömlek üstün, modifiyeli bir Azure Lime olarak nitelendirebilirim... Private Blend'in tasarımcı ekibi, sonraki denemelerinde fark edilirlik hadisesini de aşabilirse, serinin harika bir yazlık alternatife sahip olacağını düşünüyorum.

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Bogue Profumo - MAAI

Sanat tamamen kişinin içinden geldiği gibi mi yapılmalı, yoksa hedef kitle de düşünülmeli mi? Korunması zor bir denge bu… Hele ki işin içine maddi kaygılar da girince üretkenliğin tamamen bağımsız işlemesi imkânsıza yakın. Konuya nereden baktığım, sitenin sağında yer alan “Blog Hakkında” kısmından belli oluyordur… Bogue Profumo da özgürlüğün uç noktasında, önermenin ilk bölümünden taviz vermeden kafasına göre takılan bağımsız bir marka.

Bogue Profumo, sadece internet üzerinden ve Bologna’daki butik bir parfümeri vasıtasıyla satış yapan İtalyan bir niş parfüm evi. Markanın arkasındaki isim Antonio Gardoni, aynı zamanda yetenekli bir mimar. Son zamanlarda ilgi odağı olmaya başlayan “doğal parfüm” metodunu benimseyen Antonio, ışığın doğal esansların saflığını etkilediğini düşündüğünden geceleri çalışıyor. Tamamen kendi isteği doğrultusunda en ufak satış kaygısı olmayan dahi adam, kimi zaman da bulduğu 1950’li yıllardan kalma bir hammaddeyle eski usul parfüm yapma tekniklerini birleştirerek harikalar yaratıyor.


Antonio kafasına estikçe parfüm yapan eserekli biri… Tasarımlarının hiçbiri normal değil… Bir kez tükendi mi, aynı parfümden bir daha bulmak da mümkün değil. O yüzden herhangi bir Bogue Profumo parfümünü deneme şansına erişip de beğenirseniz, stok yapın!

Bogue Profumo’nun son tasarımı MAAI, karanlık bir parfüm. Üçleme seri derinliğinde fazları olan, bir şeyler anlatan kompozisyon… Hem siyah hem beyaz, hem kirli hem de temiz kokan bir parfüm… Kedi misali sahibini seçiyor. O yüzden cinsiyet ayrımı yapamıyorum. Yakıştıran erkek de kullanır, kadın da… Tabi MAAI onu sevdiyse…

Antonio Gardoni

Aldehitler ve yeşilliklerin hâkim olduğu diyarlarda başlıyor hikâye. Bol aldehitle açılan Chanel parfümlerine saygı duruşunda bulunuyor MAAI. Deyim yerindeyse şoka uğratan, sert bir başlangıcı var parfümün. Sev ya da nefret et hadisesinin tam karşılığı!

Kısa süre içinde aldehit ve yeşillikler etkisini kaybediyor. Sonrası hayvansal hissiyatın baskın olduğu karanlık zamanlar… Ters köşe yaparak ilerliyor parfüm. Ne öncesini tanıyor ne de sonrasında ne olacağı belli... MAAI’nin civet’ten gelen tüm hayvansal tarafı bu safhada hissediliyor.

Ortalarda hissedilen bir sümbülteber var ki, karanlık güçlerin evlilik töreninde giyilen beyaz gelinlik misali, günahkâr bir topluluğun masum tarafını simgeliyor. Karanfil var, sanki biraz bal var… Her seferinde takdir ediyorum bu parfümü. Bu kadar alakasız notalardan nasıl böylesine bir kompozisyon yaratmış Antonio Gardoni, anlamaya çalışıyorum…


Sonlara doğru sabunsu bir miskle, beşinci günün şafağında gelen aydınlık beliriyor. Savaş kazanılmış mı kaybedilmiş mi belli değil… Canlılar çekilmiş, çiçekler solmuş, geriye meydana atılan karanfiller kalmış… Tertemiz bir hal alıp tenden ayrılıyor parfüm.

Antonio Gardoni’nin zerre kadar satış kaygısı yok. Ne günümüz parfüm trendleri ne de büyük markaların başının belası IFRA standartları umurunda değil… Parfümörün tarzını 70’li ve 80’li yılların Guerlain - Chanel ekolüne yakın görüyorum. Roja Dove ya da Grossmith’in yaptığı gibi kült parfümleri kaliteli içeriklerle yeniden yorumlamak yerine, kendine has özgün parfümler yapıyor Antonio.

MAAI’yi kokladığımda gizli geçitlerden geçerek ulaşılan yeraltı bir topluluğun toplantısı canlanıyor gözümde. Günlük kullanıma uygun bir parfüm değil… Gizemli ve karanlık olmak istendiğinde kullanılması gereken bir kompozisyon… Benim için de kullanmasam bile ara sıra koklamak için koleksiyonumda bulunmasını istediğim bir sanat eseri. Kalıcılık ve fark edilirliği üst düzey… Dedim ya IFRA falan umurunda değil Antonio’nun. Basmış hammaddenin en güçlüsünü!


Bıraksalar MAAI hakkında yazacağım şey var… Deli sanmayın diye tutuyorum kendimi. Zaman içinde parfüm hakkında o kadar yanlı düşünmeye başladım ki, kullandığım günler etrafımdakilerin yorumlarını sordum… Kimi çok beğendi, kimi hiç beğenmedi… Kimi de eskilerden bir şeyler çağrıştırıyor dedi, rengini belli etmedi. Risk almaksa olay, MAAI sonuna kadar riskli bir tasarım. 

MAAI, bilindik parfümlerle ilişkisini tamamen koparmış insanın kullanacağı bir sanat eseri. Kullanıp da gözleri kapayınca hikâyeler anlatan, yolculuğa çıkaran kelimeleri olmayan bir kitap… Dâhilik ve delilik arasındaki sınır misali bir kompozisyon… Bu dünyadan değil… Normal de değil…

19 Ağustos 2014 Salı

Le Labo - Bergamote 22

Le Labo 2006 yılında New York’ta kurulan bir niş parfüm evi. Amerikalıların niş parfüm pazarından pay kapma çabalarının en büyük aktörlerinden olan Le Labo, şöhreti gün geçtikçe yayılan bir marka. Maurice Roucel, Mark Buxton, Alberto Morillas, Annick Menardo, Yann Vasnier ve Daphne Bugey gibi sektörün en ünlü parfümörleriyle çalışıyor olmaları da Le Labo’nun gücüne güç katan en önemli unsur.

Le Labo, Frederic Malle’a benzer şekilde, satış noktalarında belli koşulların sağlanmasını isteyen bir marka. Markanın satıldığı butiklerde laboratuvar benzeri bir köşe yer alıyor ve müşteri parfüm satın almak istediğinde esans ve seyrelticiler satış esnasında karıştırılarak parfüm isme özel paketleniyor. Kişiye özel, doğa dostu sunumların markaya kazandırdığı artı puan oldukça fazla.

 
Le Labo, parfümlerine içeriklerindeki bileşen sayılarından ve en yoğun hissedilen notadan oluşan isimler vermekte. Bergamote 22 de markanın bergamot temalı Daphne Bugey tasarımı. Birkaç yıl öncesine kadar Rose 31, Santal 33 veya Oud 27 gibi tartışma yaratan Le Labo parfümlerinin yanında esamisi bile okunmayan Bergamote 22, son dönemde oldukça popüler. Ben de yıllar önce deneyip, pek bir şey hissetmediğim parfüme yeniden bir şans vermek istedim.

Greyfurt, portakal çiçeği ve bergamotla başlıyor Bergamote 22. Transparan ve kaliteli bir açılış… Temiz temiz kokuyor parfüm. Tek bir zorlayıcı nota kullanmamış Daphne Bugey.

Bergamote 22, bergamot temalı yaz parfümlerine herhangi bir yenilik katmıyor. Yalnızca kaliteli ve transparan olarak nitelendirebileceğim bir kompozisyon. Bu bağlamda, etrafta yazılan çizilenlerin etkisinde kalmadan, sıradan ancak kaliteli bir parfüm olduğunu bilerek denemek, “ay kolonyaymış bu” ya da “bu muymuş sürekli iltifat alan parfüm” şeklinde düşünmeyi bir nebze engelleyecektir.


Basit bir harmanı var Bergamote 22’nin. Açılıştan birkaç dakika sonra vetiver, bergamot ve portakal çiçeğine eşlik ediyor. Bu noktada parfümün tek albenisi kaliteli ve doğal olması… Sonrası mı? Keşke olsaydı…

Bergamote 22, ilk yirmi dakika oldukça iyi, sonraki yirmi dakika da sadece iyi hissettiriyor. Parfümün bir saat sonrası için de bir şeyler yazmak isterdim ama maalesef yok… 1 saatin sonunda 3cm uzaktan Bergamote 22’nin kokusunu alabilenler canlılar, şu an K9 kampında eğitim görmekte.

Daphne Bugey’ın Dsquared2 ve Issey Miyake’den alışkın olunan transparan tarzı Bergamote 22’de de net olarak gözlemleniyor. Şahane koku, zayıf performans… Parfümün kendini ancak sıcak yaz günlerinde gösterebildiğini düşünüyorum. Kalıcılık değerleri ısının yükselmesiyle daha da düşse de fark edilirliği arttığı için parfüm kullandığını bir nebze olsun hissedebiliyor insan.


Bergamote 22, hem kadının hem de erkeğin güvenle kullanabileceği, etkileyici olmaktan ziyade temiz kokmak isteyenlere uygun bir parfüm. Ancak belli ki Daphne Bugey, saat başı parfümünü tazeleyip, ilk ayı çıkaramadan şişenin dibini görmeyi sorun etmeyen kesim için tasarlamış Bergamot 22’yi…
© Gurme Kokular - Niş Parfüm Yorumları / Röportajlar / İzlenimler
Maira Gall