31 Mayıs 2014 Cumartesi

CB I Hate Perfume Dosyası

Yazılarımda tanıtım kısımlarını olabildiğince kısa tutuyorum. Parfümün adının nereden geldiğinden başlayıp, her markanın tarihçesini uzun uzun yazmak bana göre değil. Kokunun ve parfümörün tarzının bende uyandırdıklarını aktarmayı seviyorum. Ancak bu sefer durum biraz farklı… Uzun yıllardır denemek istediğim, hakkında öğrendiklerim arttıkça merak ettiğim marka CB I Hate Perfume için düşündüklerimi parfüm yorumlarının öncesine sıkıştırmak istemedim. Aynı Creed için yaptığım gibi, CB I Hate Perfume için de bağımsız bir yazı yazmaya karar verdim.


CB I Hate Perfume; New York’ta faaliyet gösteren, parfüm dünyasının en radikal markalarından biri. Markanın ismi, parfüm evinin kurucusu ve parfümörü Christopher Brosius’un adının baş harflerinden ve parfüm hakkındaki düşüncelerinden geliyor. İnternet sitesinde “Parfümden nefret ediyorum” diye başlayıp “Parfümör olmaya aşığım” diye biten bir manifestosu var ki, ticari kaygılardan bu denli uzak bir tanıtım yazısına daha henüz rastlamadım… Samimi olduğu her halinden belli biri Christopher.

Christopher Brosius, çocukken sanatçı ya da bilim adamı olmak istediğini, parfümör olarak her ikisinden de bir parça olabildiğini belirtiyor. Hayallerini gerçekleştirebilmiş bir adam… Herhangi bir parfüm evi ya da tasarım ekibine bağlı olmaksızın, kendi markası altında canının istediğini yapıp kelimenin tam anlamıyla serbest takılan şanslı biri!

Parfümden nefret ettiğini, taksicilik yaptığı dönemde taksisine binen kadınların parfümleri midesini bulandırdığında keşfediyor Christopher Brosius. Taksiciliğin yanı sıra, farklı dönemlerde mimarlık okuyan ve giysi tasarımı yapan Christopher, Barney’s in kozmetik departmanında da çalışırken karşılaştığı bir fırsatla Kiehl’s da çalışmaya başlıyor.

Christopher Brosius, Fotoğraf: Michael Weiss

Kiehl’s bünyesinde 4 yıl çalıştıktan sonra New York’un kaosu andıran şehir hayatından bıkan Christopher, Pennsylvania’daki aile çiftliklerine taşınıyor. O dönemde bir arkadaşının tavsiyesiyle tanıştığı “A Natural History of the Senses” isimli bir kitapla birlikte kendi parfümlerini yapma işini ciddi ciddi düşünmeye başlıyor ve 1993 yılında kendi kullanımı için ilk parfümünü tasarlıyor.

Christopher toprağın ve toprakta yetişenlerin kokusuna aşık! Adaşı Christopher Gable ile 90’lı yıllarda kurdukları Demeter markası altında ilk denemeleri de taze toprağın ve yeşilliklerin kokularını oluşturma üzerine oluyor. Hatta toprağın üzerine yağan karın bile kokusunu şişeliyor Christopher. Yaklaşık 12 yıl Demeter için tek nota ağırlıklı parfüm üreten Christopher, 2004 yılında kendi adını verdiği CB I Hate Perfume butiğini açıyor.

Fotoğraf: Evaan Kheraj

Mümkün olan her hoş kokuyu yakalamak üzere yeni bir başlangıç yapan Christopher, CB I Hate Perfume ile Demeter’den farklı olarak daha kompleks parfümler yapıyor. Yine ağırlık belli bir tema üzerine otursa da kullandığı destekleyici notalar, Christopher’ın aklındaki sanat anlayışını daha rahat yansıtmasına olanak sağlıyor.

BBC’nin yayınladığı parfüm belgeselinin “Anıları Şişelemek” isimli ikinci bölümüne de ilham kaynağı olan Christopher Brosius her “şeyi” koklamayı seven biri. Gittiği her ortamda nesneleri koklayıp yeni parfümleri için fikir ediniyor ve denemeler yapıyor. İkinci el eşya mağazasındaki telefonu bile kokluyor!

CB I Hate Perfume kişiye özel parfüm de tasarlayan bir marka. BBC’nin belgeselinde, Londra’nın kokusunu özleyen bir müşterisi için kalkıp Londra’ya gidiyor ve müşterisinin tarif ettiği nesne ve mekânların kokularını inceliyor. Yaptığı işe tutkuyla bağlı olmayan biri yapabilir mi böyle bir hareket? Her ne kadar parfümden nefret ettiğini söylese de, Christopher gerçek bir parfümör ve yetenekli bir sanatçı.


Parfüm evinin tasarladığı kullanıma hazır parfümler, “perfume absolute” ve “water perfume” adında iki farklı konsantrasyonda pazarlanıyor. Perfume absolute, yağ kıvamında iken water perfume Eau de Toilette’e yakın performansta bir konsantrasyon. Bilinmesi gereken önemli bir nokta ise ne perfume absolute’da ne de water perfume’da alkol kullanılmadığı… Doğal olarak parfümlerin kalıcılık ve fark edilirlik değerlerinin fazla yüksek olduğunu söyleyemem. Zaten CB I Hate Perfume’un olayı o değil… Etraftakileri etkileyip yeni hikâyeler yaratmaktan ziyade anılarımızı canlandırmayı amaçlıyor Christopher.

Ara sıra koklayıp huzurlu hissetmek için serinin birkaç parfümüne sahip olmak istiyorum çünkü doğanın sakinliğini hissettirebiliyorlar! Under the Arbor bir elimde, Black March bir elimde yalnız başına ormanda uzanıyor gibiyim... Invisible Monster ya da Outside koklayıp tarlaya da gidebilirim… Ya da At theBeach 1966 ile kumsal olabilir…

CB I Hate Perfume’un denediğim parfümleri arasında kitleleri peşinden sürükleyecek hit bir parfüm yok. Christopher Brosius’un amacının da olmadığına eminim… “Herkes gibi kokan insanlardan iğreniyorum” diyen birinin piyasa işi parfüm tasarlaması beklenemez. Toprakla uğraşan adamın ya da yemek yapan kadının kendi gibi kokacağı parfümler tasarlamış Christopher. Ya da doğup büyüdüğü yere özlem duyanlar için zaman yolculuğunu icat etmiş… Kaybettiklerine üzülenler için onları hatırlatacak bir şeyler yaratmaya çalışmış… Çok uzaklarda olmayıp da haberi olsaydı Gezi Parkı’nın da kokusunu yapardı belki... Belki de maden ocaklarının kokusunu şişelerdi hüzünlü bir şekilde…


Nefes aldığımız için yaşıyor, her nefeste kokluyoruz diyor Christopher. Sadece duruşu itibariyle bile, parfüm hobisiyle yakından ilgilenen tayfanın mutlaka denemesi gereken bir marka CB I Hate Perfume. Alım listesine eklenecek parfüm çıkmasa bile Christopher Brosius’un sanat eserlerini tecrübe etmek, parfüm dünyasının derinlerine inen yolda mola vermesi oldukça keyifli bir durak!

Not: “Koku hayattır” diyen Christopher, markanın 10. yılına özel “The Box” isimli, kendi deyimiyle harfler yerine kokuları kullandığı bir kitap çıkardı. “Kutu”, içinde CB I Hate Perfume’un şimdiye kadar çıkardığı tüm (kişiye özel olanlar hariç) parfümlerin 15ml özel şişeli versiyonların, açıklayıcı dokümanların, sayı, imza ve sertifika gibi koleksiyonerlerin ilgisini çekebilecek detayların bulunduğu, yüksek fiyatlı özel bir ürün.

29 Mayıs 2014 Perşembe

Bond No. 9 - Hudson Yards

Büyük plak şirketlerine bağlı grupların/sanatçıların kontratlarında “x yıl içinde y kadar albüm çıkarılacaktır” gibisinden bir madde yer alır. Albümlerdeki filler (toplam süreyi arttırmak için konulan ve canlı performanslarda yer verilmeyen, içi doldurma şarkılar) şarkıların nedeni de çoğunlukla bu hadisedir. Henüz 4-5 şarkı hazırken zaman kısıtından ötürü stüdyoya girip de albümün kalanını kayıt aşamasında tamamlayan birçok grup bilirim… İçten gelen dürtülerle canlanan üretkenlik, maddi kaygılar arasına sıkıştırıldığında yapılan işin kalitesi de düşüyor.

İşletmelerin karşı karşıya olduğu sürekliliği sağlamak - müşteri istek ve ihtiyaçları - toplumsal unsurlar üçlüsüne benzetirim bu durumu. Dengeyi sağlayabilenler yıllar boyu başarıyla varlığını sürdürürken büyük çoğunluk kısa süreli şöhretin ardından silinir gider…


New York menşeili niş parfüm evi Bond No. 9’un yıllık parfüm kotası olduğuna inanıyorum. Güçlü pazarlama departmanlarına güvenip “nasıl olsa satar” mantığıyla son birkaç yıl içinde birbirinden farklı onlarca yeni parfüm sürdüler piyasaya. Hakkını yemeyeyim, kimileri oldukça özgün ve kaliteli ürünlerken, kimileri de kotayı doldurmak için üretilmiş parfümler izlenimi vermeye başladı bana.

Hudson Yards, Bond No. 9’ın New York Oud ile başlattığı, içinde Signature, New York Amber ve New York Patchouli gibi ağır topların bulunduğu yüksek parfüm konsantrasyonuna sahip serisinin en yeni kadın parfümü.

Parfüm alışverişi sürecinin en önemli kısmının kokunun ilk sıkıldığı an olduğuna inanıyorum. Başlangıç beğenildiyse şans veriliyor. Yok, hoşa gitmediyse kim bekler orta notaları! Ah bir bilinse bu şekilde kaç başyapıt es geçildi? Herneyse… Bond iyi tutturdu ilk karşılaşmada etkileme işini! Tatlı biber ve müge ile açılıyor Hudson Yards. Etkileyici ve ferah bir açılış… Müge çok net ve doğal hissediliyor. Sıkılan yeri koklayası geliyor insanın sürekli…

Biber etkisini kaybederken beyaz çiçekler ve gül hissediliyor. Şişe renginden dolayı yeşil bir parfüm beklerken beyazla açık pembe arası bir parfüm çıkıyor Hudson Yards. Çiçeklerin hâkimiyetinin artmasıyla da bir yerlerden tanıdık gelmeye başlıyor… Gelin çiçeği gibi bir parfüm Hudson Yards.


Pazarlama gücü ve marka kişiliğinden dolayı oldukça ilgimi çeken bir marka Bond No. 9. Yavaş yavaş sırlarını da çözdüğümü düşünüyorum… Tamamen kadınlara hitap ediliyorsa Amerika’yı baştan keşfetmeye gerek duymadan en popüler olan notalardan oluşan, yüksek konsantrasyonlu parfümler, hedef kitle erkekler ise, araştırmalar sonucu kadınların en beğendiği tarzda parfümler çıkararak risk almıyorlar. Uniseks kullanıma uygun parfümlerinde ise markanın en özgün işlerinin ortaya koyduğunu düşünüyorum.

Orta notalara doğru parfüme karakterini veren misk yoğun olarak hissedilmeye başlıyor. Sonrası ise tenden ayrılana kadar pudramsı misk, beyaz çiçekler ve gül… Ara ara gelen tatlılık da parfüme renk katıyor.

Hudson Yards, kadınların çok sevdiği notaların derlendiği bir parfüm. Deneyip de burun kıvıran birinin olacağını düşünemiyorum... Alışılageldik notaların kombinasyonundan oluştuğu için hem designer hem de niş tayfada benzerine rastlamak oldukça olası. Yoğun konsantrasyonundan dolayı kalıcılığı yerindeyken fark edilirliği ortalama düzeyde seyretmekte. Fark edilirliği korumak için gün içinde tazelemek yerinde olacaktır.


Hudson Yards kimseyi rahatsız etmeyecek tarzda güvenli bir koku. İçindeki yüksek parfüm konsantrasyonuna rağmen sıcak havalarda bile rahatlıkla kullanılabilir. Güzel kokan ve bolca da iltifat toplama potansiyeline sahip bir parfüm. E nesi eksik öyleyse diyeceksiniz… Pudralı hissiyatı olan, o kadar çok misk - çiçek kombinasyonu mevcut ki… Hudson Yards’ın tarza tek katkısı doğal olması ve yüksek konsantrasyonu. Girişte bahsettiğim filler şarkı niteliğinde bir parfüm olduğunu düşünsem de tarzı seven kadınların denemesinde fayda var. Kim bilir belki aranılan misk - çiçek parfümü Hudson Yards’tır…

23 Mayıs 2014 Cuma

Serge Lutens - Chergui

Bazı ürünler vardır, tanıtıma ihtiyaç duymaz... Sahip olanlar ya da deneyenler kulaktan kulağa konuşur... Henüz denememiş olanların ulaşma isteği, merakı daha da arttırır. Hal böyle olunca beklenti yükselir. Ürünün asıl faydasından çok daha büyük bir beklenti içine girilir... Büyük beklentilerle oluşan şişirme yargı da ilk tanışmada sonucu yaşanacak hayal kırıklığının olasılığını arttırır.

Rasyonel varlıklar olmadığımız için, kontrol altında tutulması oldukça zor bir kısır döngü olarak nitelendiriyorum bu durumu. Yargıları normalize edebilecek tek güç ise zaman!


Serge Lutens parfüm dünyasının en iyi bilinen niş markalarından biri. 80’li yıllarda Shiseido’nun başarıyla ulaşmasını sağlayan Fransız kökenli Serge Lutens, 2000 yılında yetenekli parfümör Christopher Sheldrake’i de yanına alarak kendi ismini verdiği parfüm evini kurar. Dönemin Fransız parfümlerinden farklı olarak yoğun ve baharatlı tarzıyla kısa sürede diğer markalardan ayrılan Serge Lutens’in, bir kısmı Paris mağazalarına özel olmak üzere 50’nin üzerinde parfümü mevcut. Birbirinin kopyası onlarca çeşidi olan parfüm markalarının aksine, bu kadar çok çeşide rağmen birçok özgün kompozisyona imza atmış olması, Serge Lutens’i parfüm dünyasının mihenk taşlarından biri yapıyor.

Serge Lutens denince akla gelen ilk isim şüphesiz Chergui. 2000’li yılların başında gourmand tarzına yön veren, niş parfüm dünyasının en ünlü isimlerinden biri. Hatta ünü, markasını bile geride bırakmış bir ürün...

Tütün, bal, amber ve tütsü ile açılan bir parfüm düşünün. Şişede nasıl durmuş bunca nota belli değil… Saydıklarımın hiçbiri parfümlerin üst notalarında duymaya alışkın olunan türden notalar değil. Kullanımı cesaret isteyen, her biri kompozisyonu ayrı ayrı koyulaştırıp gereğinden fazla karmaşık yapabilecek notalar… Peki, sonuç nasıl? Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim… Başyapıt!


Açılıştan kısa bir süre sonra tütün yaprağının verdiği yeşillik hissediliyor. İçeriğinden dolayı şerbet gibi tatlı olabilecek bir parfümü ustaca dengelemiş Christopher Sheldrake. Parfümün harmanında birbirini bastıran ya da köşeli kullanılan herhangi bir nota hissedilmiyor.

Chergui’nin başlangıcından itibaren tütün ve tütsünün kattığı derinlik belli oluyor. Çok boyutlu ve her boyutu ayrı ayrı gelişen bir kompozisyon olarak ilerliyor parfüm. Zaman geçtikçe de, birbiriyle anlaşması zor olan notalar daha kaynaşıp, yumuşak bir hava katıyor parfüme. Zengin bir parfüm Chergui!

Christopher Sheldrake; yarattığı kompozisyonun ortalarında tütün yaprağının hissiyatından ayrı, parfüme yeşillik katan başka notalar da kullanmış. Böylelikle yoğun tatlılık barındıran başrol oyuncularının ağırlığını uzun bir süre dengelemiş. Sonlara doğru da yemek sonrası tatlı misali, balın akıp gitmesine izin vermiş…


Parfümün son fazı, tatlı parfümlerle arası iyi olmayanların pek hoşlanmayacağı yapıda… Ana karakteri oluşturan tütün ve balın etkisi sonlara kadar devam ediyor. Ancak tatlılığı dengeleyen yeşil notalar zamanla etkisini kaybediyor. Bu haliyle bile Chergui, piyasadaki birçok gourmand’a göre tolerans sınırları içerisinde kalan, rahatsız etmeyen bir tatlılığa sahip.

Chergui’nin kutusunda yazmayan ancak bilinmesi gereken bir ön koşulu var. Soğuk havalarda kullanmak, sıcaklarda erişimi zor olan bir yere saklamak… Bu kadar sıcak notanın bir araya geldiği bir parfümü sıcak günlerde kullanmak, başyapıt diye tabir ettiğim bir parfümden soğumaya sebep verecektir. Başyapıt dedim ya, parfümün kalıcılık ve fark edilirlik değerleri de bu tanımı destekler nitelikte…

Chergui kesinlikle çekici bir parfüm. Hem de her iki cinsiyetin üzerinde de! Ortamlarda kadınlar da erkekler de parfümü ayrı ayrı sahiplense de ben hem kullanmaktan hem de kokuyu karşı cinsin üzerinde koklamaktan oldukça zevk alıyorum. Tütünün erkeğe yakışma hadisesi bir kenara, kadında da ayrı bir cazibesi olduğunu düşünüyorum.


Chergui, parfüm meraklıları için eşsiz bir tecrübe olmanın yanında önemli bir koleksiyon parçası. Bir süre kullanılmadığında kendini özleten, karmaşık ama dengeli yapısıyla genç parfümörlere ders niteliğinde okutulacak bir başyapıt. Ortamlarda yazılan çizilenlerin ve belki bu yazının da etkisiyle sihirli bir sıvı beklentisine girip de hayal kırıklığına uğrarsanız biraz zaman verin… Chergui eninde sonunda kendini sevdirecektir!
© Gurme Kokular - Niş Parfüm Yorumları / Röportajlar / İzlenimler
Maira Gall