Yazılarımda sık sık designer (tasarım ya da tasarımcı demek istemiyorum) ve niş (niche) sözcüklerini kullanıyorum. Günlük hayatta nadiren karşılaşılan kavramlar oldukları için açıklama ihtiyacı hissettim.
Designer
En yalın haliyle, moda tasarımcılarına designer adı verilmekte. Designer parfüm denen hadise ise moda evlerinin parfüm işine de girerek, izledikleri bir marka genişleme stratejisi sonucu çıkardıkları ürünlere verilen isim. Tanımdan hareketle, zincir bir parfümeride satılmakta olan ürünlerin %90’ının designer parfümler olduğu yargısına ulaşılabilir.
90’lı yılların ortalarına kadar az sayıda moda markası parfüm sektöründe de yer almaktayken, günümüzde kot üreten bir marka bile piyasaya çeşit çeşit parfüm çıkarıyor. Rekabet bu denli artmışken işin içine genele hitap için çeşitliliği arttırmak ve şaşalı reklam kampanyalarına yapılan yatırımlar gibi yönetim düzeyinde kararlar dahil oluyor. Hal böyle olunca, maliyetleri azaltmak adına daha düşük ücretler talep eden parfümörler tercih ediliyor ve/veya parfümlerin içeriğinde kullanılan hammaddelerin kalitesi azaltılıyor. “Yıllardır kullandığım parfüm bitince yenisini aldım. Eskisi gibi kokmuyor…” tarzında sorunlarla karşılaşılmasındaki en büyük nedenlerden biri de, maliyetleri azaltmak adına parfümlerin reformüle edilmesidir.
Günümüzde neredeyse tüm designer markaların kıyafet/ayakkabı dışında saat, gözlük ve parfüm gibi yan ürünleri mevcut. Bunların çok büyük bir bölümü de taşeron olarak büyük üreticilere ürettirilerek sadece pazarlama sürecinde marka imajı ile güçlendirilip son tüketiciye sunulan ürünler. Aynı marka bir saatin gömlekten ucuz olması dikkat çekici değil mi? Doğal olarak hiçbir İsviçre saati ile sıradan bir designer (Dior, Hermes ve Bvlgari gibi markalar hariç) saatinin kalitesi karşılaştırılamaz. Benzer mantığı sadece parfüm üreten bir marka ve designerlar arasında kurmakta da sakınca görmüyorum.
Ticari başarı yakalayan bir parfümün ardından sport, intense veya bilmemne edition tarzı 3-5 varyasyonun (flanker denir) çıkması, farklı markaların yeni kokularının birbirlerini andırması ve doğallıktan uzaklaşılarak sentetik hissiyatın giderek artması, parfüm hobisine gerçek anlamda gönül vermiş kişiler için pazarın algılanan kalitesini düşüren etkenler.
Niş (Niche)
Niş pazarlama; ürün veya hizmetlerin, potansiyel müşteri olduğu düşünülen belli bir hedef kitleye pazarlanmasına yönelik pazarlama stratejisi olarak tanımlanabilir. Niş pazarlanan ürünler, pazardaki muadillerine kıyasla nispeten daha yüksek fiyatlı, daha kısıtlı bir dağıtım ağına sahip, belirli bir hedef kitlenin istek ve ihtiyaçlarına göre oluşturulmuş özellikli ürünlerdir. Tüketicinin niş pazarlanan bir ürüne ulaşmak için katlandığı maliyet (zaman ve para) göreceli olarak daha fazladır.
Niş parfümler, pazarın belli bir bölümünü hedef alan, sunumlarından tarzlarına kadar özel ürünler olarak tanımlanabilir. Niş parfüm üreten parfüm evleri, aynı İsviçreli saat üreticileri gibi sadece parfüm üretimiyle uğraşmaktadır ve dolayısıyla bu konuda uzmanlaşmışlardır. Hatta bazı niş parfüm üreten üreticilerin kökeni yüzyıllarca geriye dayanır. Ayrıca niş parfümlerin üretiminde genellikle sektöre kıyasla daha doğal hammaddeler kullanıldığı için, doğal olarak kalite hissiyatı da yükselmektedir.
Son yıllarda parfüm sektörüne artan ilgi ile birlikte ülkemizde de birçok niş markanın satışına başlanması parfüm severler adına sevindirici bir gelişme. Harvey Nichols, bazı Brandroom şubeleri, Beymen - Zorlu Center ve Kavaklıdere, Sevil (Acqua di Parma, Comme des Garçons, Tom Ford Private Blend, Armani Privé Collection) ve Türkiye’nin ilk parfüm butiği olan La Dèesse şu an için resmi olarak niş parfüm satışı yapan mağazalar.
Genellikle sadece markaların kendi butiklerinde satışa sunulan; Tom Ford Private Blend, Chanel Les Exclusifs, Dior La Collection Privée, Hermès Hermessence Collection, Giorgio Armani Privé Collection ve Ermenegildo Zegna Essenze Collection gibi seriler her ne kadar designer markaların ürünleri olsa da uygulanan pazarlama stratejileri açısından niş parfümler olarak kabul edilebilir.
Yazının genelinden “designer parfüm kötüdür”, “niş parfüm iyidir” tarzı bir genelleme çıkarılmasını istemem. Her ne kadar koleksiyonum çoğunlukla niş parfümlerden oluşsa da birçok niş parfümden daha çok sevdiğim, her yerde kolaylıkla bulunabilecek designer parfümleri de kullanmaktan keyif alıyorum. Ancak pazarın büyüklüğüne bakıldığında üretimde olup da ilgi çekici ve kaliteli bulduğum designer oranı son derece düşük.
Niş parfüm tanımında bahsettiğim hedef kitleyi, parfüm kullanmayı ve denemeyi hobi olarak gören ya da özel ürünlere sahip olmak isteyen tüketiciler oluşturuyor. Dolayısıyla niş parfümler ve üretimden kalkmış designerlar, kaliteli içerikleri ve trendleri umursamayan tarzlarıyla standart parfüm kullanıcısının bir tık ötesinde parfüm severlerin ilgisini çekmekte.
30 Ocak 2014 Perşembe
Frédéric Malle - Angéliques Sous La Pluie
Bungee jumping yapmak istedim hep. Denk gelmedi… Kendini
bıraktığında duyulan haz kaç saniye sürüyordur acaba? Cupcake bir insanı kaç
dakika mutlu edebilir? En sevdiğiniz şarkının süresi ne kadar? Peki ortalama
bir… Neyse anlamışsınızdır.
İyi hissetmek veya mutlu olmak için yapılan eylemlerin çoğu
kısa süreli. Parfüm kullanmak ise
nispeten uzun süreli keyif veren ender aktivitelerden... Kaçımız “ama kalıcı”
diye tam olarak içine sinmeyen bir parfümü alıp çıkmadı ki? Ancak zaman içinde
parfüm hobisine iyiden iyiye bulaştıktan sonra öncelikler de değişebiliyor. Sadece
evde koklamak için bile elde tuttuğum kokularım var desem durum biraz daha
açıklığa kavuşacaktır sanırım.
Frederic Malle, önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi standartların
çok dışında bir parfüm evi. Parfüme tutkuyla bağlı bir kitlenin ilgisini çeken,
ulaşılması nispeten zor ürünlere sahip bir marka. Hal böyle olunca markanın
parfümörleri de genele hitap kaygısıyla standart bir müşterinin bekleyeceği
özellikte parfümler yapmak yerine belli bir kitleyi hedef alan özel parfümler
tasarlıyor. Aksi takdirde kalıcılığı yarım saati geçemeyen bir kokunun ürün
gamındaki ömrü ne kadar olabilirdi ki?
Angéliques Sous La Pluie, usta parfümör Jean Claude Ellena’nın
2000 yılında tasarladığı ilk Frederic Malle parfümlerinden biri. 14 yıldır
raflarda olmasının nedeni de çok geniş kitlelere hitap etme çabası değil, belli
bir kesim tarafından hayranlıkla kullanılıp takdir edilmesi.
Hafif baharatlı, odunsu bir açılışı var Angéliques Sous La
Pluie’in. Saniyeler sonra baharat ve musk ile desteklenmiş odunsu bir kokuya
dönüşüyor. Parfümün adı Angelica denen melekotundan geliyor. Daha önce
koklamadığım için aşina değilim ama değişik ve güzel bir havası olduğunu
söyleyebilirim. Her iki cinsiyetin de kullanımına, uygun son derece yumuşak ve
iyi hissettiren bir tarzı var.
Parfümün orta notalarından ya da devamından bahsetmeye gerek
duymuyorum çünkü sıktıktan 10 dakika sonra neredeyse algılanamaz hale geliyor.
Odunsu hafif bir musk olarak özetleyebilirim genel karakteri. Kalıcılık yarım
saat civarı diyeyim. Sonrasında fark etmek için ciddi çaba sarf etmek ya da
kıyafete boca etmek gerekli.
Ortalık lolipop kokulu bayık parfümlerden geçilmezken hiç mi
hiç alışkın değiliz bu tarz bir parfüme. Peki, neye güvenip de böyle bir parfüm
tasarlar usta parfümörümüz? Anlatayım…
Parfüm kullanımında gözlemlediğim en büyük farklılık,
kültürlerin ayrışması. Doğu kültürü yoğun, tatlı ve baharatlı tarzın dışına
nadiren çıkarken batı kültürleri daha az saldırgan, hafif kokularla bizlerden
daha iyi geçiniyor. Kanada’da metroya binen biri, kimseyi rahatsız etmeyeyim
diye en fazla iki fıs parfüm kullanırken, Katar’lı bir iş adamının yirmi fısın
üzerinde Amouage kullanıp toplantıya girdiğini biliyorum. Dolayısıyla Angéliques
Sous La Pluie, bizlerin alışkın olduğu parfüm kriterlerine uymazken, bir başka ülkedeki
parfüm severin imza kokusu olabiliyor. Bu noktada harika bir pazar
bölümlendirmesi yapıp ürün gamını son derece geniş tutan Frederic Malle’a bir
kez daha hayran oluyorum.
Angéliques Sous La Pluie, aynı seriden French Lover’ın orta
notalarıyla hafif benzerlikler gösteriyor. Hatta French Lover için intense
(yoğun) ASLP yakıştırmasını yapanlar var. Pek de haksız bulmuyorum. Aynı
zamanda koku olarak beğendiğim ancak yine etkisiz bulduğum Penhaligon`s - Juniper
Sling’i de ASLP’nin vetiverli, hafif biberli ve tatlı kuzeni olarak
tanımlayabilirim.
Angéliques Sous La Pluie’yi sıcak havalar dışında ful
kullanmadım. Ful kullanmak da denmez. Yarım saat kalıcılığı olan bir parfümü
“çeyrek kullandım” diyelim. Bahar ve yaz aylarında biraz olsun performans
alabilmek için şişeyi üzerinize boşaltıp, yanınızda da gün boyu tazelemek için
ufak bir şişe taşımanız gereken bir koku olduğunu söylemem gerekir.
29 Ocak 2014 Çarşamba
Frédéric Malle - Dries Van Noten
Instagram’ı olup da kış fotosu paylaşmayan kaldı mı?
Battaniye, kahve fincanı ve pencere (!) hiç olmadıkları kadar popülerler artık…
Bunlar mıdır sadece insanın içini ısıtan ve rahat hissettiren? Birileri de
parfüm resmi koysun. Hiç olmadı pencerenin kenarında çeksin parfümünün
fotoğrafını. Frederic Malle’ın Dries Van Noten’ını koysun mesela.
Dries Van Noten için insanın içini ısıtan, evinde, huzurlu
ve mutlu hissettiren bir koku dememe gerek kalmadı değil mi? O zaman yazının
geri kalan kısmında beğendiğim diğer yanlarından bahsedebilirim. Beğenmediğim
bir tarafının olmadığı da anlaşılmıştır heralde :)
Mevzubahis koku, Frederic Malle’ın Belçika’lı moda tasarımcısı Dries Van Noten’ı nasıl gördüğünü anlatıyor. Dries Van Noten, FM’ın kendi butikleri dışında parfümlerinin satıldığı ilk konsept mağazalardan olma özelliği taşıdığı için bu birliktelik bir jest olarak da yorumlanabilir. Frederic Malle önderliğinde parfümü tasarlayan kişi olan Bruno Jovanovic ise öncesinde pek de dikkatimi çekmemiş, nispeten güvenli kokular yapan genç bir parfümör. Bundan böyle burun kabartırım (kullanırım ben bu sözü artık).
Mevzubahis koku, Frederic Malle’ın Belçika’lı moda tasarımcısı Dries Van Noten’ı nasıl gördüğünü anlatıyor. Dries Van Noten, FM’ın kendi butikleri dışında parfümlerinin satıldığı ilk konsept mağazalardan olma özelliği taşıdığı için bu birliktelik bir jest olarak da yorumlanabilir. Frederic Malle önderliğinde parfümü tasarlayan kişi olan Bruno Jovanovic ise öncesinde pek de dikkatimi çekmemiş, nispeten güvenli kokular yapan genç bir parfümör. Bundan böyle burun kabartırım (kullanırım ben bu sözü artık).
DvN ile birlikte ilk kez bir Frederic Malle parfümü,
üzerinde parfümörün ismi olmadan, farklı renk bir etiket ve karton yerine kumaş
kaplamalı kutu ile sunulmuş oldu. Co-branding hadisesi ile birlikte bu kadar
radikal değişiklik söz konusu olunca akıllara gelen soru, kokuda genel çizgiden
farklı bir durumun söz konusu olup olmadığı? Korkmayın… Sadece seriye Musc Ravageur’un ardınan kaliteli gourmand daha eklenmiş oldu.
En ufak köşesi olmayan sandal ağacı, vanilya ve safranın;
şişede vücut bulmuş olabilecek en güzel hali Dries Van Noten. Değinmek
istediğim tek fazı ise açılışı. Sandal ağacı benim gözümde akışkanlığı düşük, koyu
bir nota. Kullanılan parfümlerin açılışlarına yoğunluk katan, sonrasında ise
kokunun bazını oluşturan riskli bir yapısı var. Bu durum DvN’ın açılışına da
yansımış durumda. Başlangıçta sandal ağacının yoğunluğundan dolayı maskulen bir
hissiyatı olsa da birkaç dakikalık bir geçiş sürecinde yumuşayıp uniseks
kullanıma uygun bir parfüm haline dönüşüyor DvN. Gerisi mi? Sandal ağacı,
safran ve vanilya… Hadi orta notalarda zaman zaman hissedilen, cezbedici havayı
katan musk’ı da ekleyelim.
Dries Van Noten’da kullanılan sandal ağacı; Hindistan’ın
Mysore şehrinde yetişen, mysore sandalwood diye geçen son derece kaliteli bir
sandal ağacı özünden yapılıyor. Parfümü tam bir sandal ağacı kokusu olarak
değerlendirmesem de türünün referansları olan Maitre Parfumeur et Gantier
- Santal Noble ve Diptyque Tam Dao’daki
sandal ağacı kullanımlarıyla karşılaştırıldığında çok daha yumuşak bir hissiyat
barındırdığını söyleyebilirim.
Özel sektörün alışkın olduğu “smart casual” diye bir tabir
vardır. İşyerine uygun, ne çok spor ne de çok ciddi giyim tarzını ifade eder. Dries
Van Noten benim gözümde smart casual bir parfüm. Ne spor bir kıyafeti andıracak
kadar dinamik ne de takım elbise ile uyum sağlayacak kadar ciddi bir koku. Hem
güvenli, hem etkileyici… Yazının başında da bahsettiğim gibi DvN’ın insanın
içini ısıtan konforlu bir koku olduğundan nispeten soğuk havalarda kendini
bulan bir yapısı var. Parfümün kalıcılığı gayet yerindeyken fark edilirliği ise
taarruz etmeyen, ama gün boyu aralıklarla kendini hissettiren cinsten…
Dries Van Noten denk gelinebilecek en özgün kompozisyonlardan
değil. Ancak kullandığım ve denediğim en iyi gourmand parfümlerden biri. Türdeşlerinin
birçoğunun aksine, kullananı tatlılığıyla bayan veya gün içinde sıkan bir
yapısı yok. Sanki içinde kullanılan da algılanmayan notalar kokunun harmanını
dengelemek için yedirilmiş, akşamdan terbiyeye yatırılmış.
Toparlarsam, hem kullanmaktan hem de karşı cinste
koklamaktan (evet aldırdım!) büyük zevk aldığım, Musc Ravageur’u fazla
zorlayıcı bulanlara ilaç gibi gelecek şahane bir koku olarak tanımlıyorum Dries
Van Noten’ı.
28 Ocak 2014 Salı
Frédéric Malle - French Lover
- Dominique, çiçekler sende.
- Jean-Claude, turunçgiller ve sucullardan sorumlusun.
- Olivia, o güzel yeşillerinden bir bomba daha istiyorum. L’Artisan’a yaptıklarından bile iyi olsun bak!
- Maurice, takıl sen. Serinin en zorlayıcı parfümünü bekliyorum. Serbestsin…
- Pierre, Kouros ve Cool Water’ı yapmış adamsın. Serinin maskulen best seller’ını yarat bana!
2000’li yılların başında Frederic Malle, en sevdiği parfümörleri yuvarlak bir masa etrafına toplayıp bu konuşmayı yapar. Amaç her tarzdan parfüm severin ilgisini çekip evlerine konuk olmaktır. Sonrasında saatlerini kurup laboratuvarlara dağılırlar…
- Jean-Claude, turunçgiller ve sucullardan sorumlusun.
- Olivia, o güzel yeşillerinden bir bomba daha istiyorum. L’Artisan’a yaptıklarından bile iyi olsun bak!
- Maurice, takıl sen. Serinin en zorlayıcı parfümünü bekliyorum. Serbestsin…
- Pierre, Kouros ve Cool Water’ı yapmış adamsın. Serinin maskulen best seller’ını yarat bana!
2000’li yılların başında Frederic Malle, en sevdiği parfümörleri yuvarlak bir masa etrafına toplayıp bu konuşmayı yapar. Amaç her tarzdan parfüm severin ilgisini çekip evlerine konuk olmaktır. Sonrasında saatlerini kurup laboratuvarlara dağılırlar…
Hikâyenin devamı pazarlama kitaplarında örnek olay olarak
anlatılan cinsten bir başarı süreci. Parfüm severler içinse birçok kulvarda
türünün en iyisi kokularla tanışma fırsatı… Carnal Flower’ın en başarılı sümbülteber-yasemin, Vetiver Extraordinaire’in en rafine vetiver, Bigarade Concentree’nin
en doğal turunçgil parfümü veya Musc Ravageur’un en çok olay yaratan gurme
parfüm olduğunu bu işle biraz olsun ilgilenen kaç kişi inkar edebilir?
Parfüm dünyasının çığır açan maskulenlerini yapan Pierre
Bourdon'un, Frederic Malle için tütsü ve vetiveri bir araya getirerek yarattığı serinin en
maskulen kokusu French Lover. Parfüm, Amerika pazarında ise politik
nedenlerden ötürü Bois d'Orage adıyla pazarlanmakta.
Yoğun olarak biber olmak üzere baharatlar ve tütsüyle
çarpıcı bir açılışı var French Lover’ın. İnsana geçmişte huzur bulduğu anları,
mutlu zamanlarını hatırlatıyor. Frederic Malle’ın bir teknik direktör edayısla
“sizlerden etkileyici açılışlar bekliyorum arkadaşlar” dediği bir sahne canlanıyor kafamda serinin diğer parfümlerini de düşündükçe. Herneyse…
Hani her güzel şey kısa
olur derler ya, French Lover’ın da açılışındaki etkileyici hava son derece kısa
sürüyor. Vetiver yavaş yavaş kokunun geneline hakim olup tarzı bambaşka bir
yere çekiyor. Vetiver kokularının genelde temizliği ve şıklığı çağrıştıran
elegant bir hissiyatı vardır. Uç noktada bir kullanımı olmadıkça “fazlaca ilgi
çekeyim, dikkatler benim üzerimde olsun da herkesi etkileyeyim” tarzında
kokular değildir. French Lover da vetiver oyuna dahil olana kadar hipnotize
edip sonrasında durulan kendi halinde bir beyefendi.
Orta notalara doğru ilerlerken Pierre Bourdon’un erkek
parfümlerinde olmazsa olmazları sedir ve meşe yosunu devreye girip tütsü ve
vetivere eşlik ediyor. Sonrasında ise parfüm odunsu bir yapıda devam edip yavaş
yavaş köşesine çekiliyor.
French Lover kimseyi rahatsız etmeyecek yapıda, kapalı
ortamda güvenli bir parfüm aradığımda elimin gittiği kokulardan. Fark edilirliği
benim standartlarıma göre ortalamanın biraz altında seyrettiğinden çok sık
kullandığım bir parfüm olmasa da koleksiyonumda en azından dekant olarak tutmaktan keyif aldığım elit bir parfüm. Kalıclığına ise ortalama düzeyde seyrediyor
diyebilirim. Gün içinde tazelemek yerinde olacaktır.
Designer tayfadan French Lover’ın benzeri olmasa da,
açılışları çok farklı olmasına rağmen FL’a yakın bulduğum parfüm L’Artisan
Parfumeur – Timbuktu. Özellikle orta notalarda tütsü ve vetiver kombinasyonları
ile Timbuktu, French Lover’ın daha ferah kuzeni gibi. Tarzı seven her iki
parfümü de dönüşümlü olarak kullanmaktan keyif alacaktır.
Başlangıçta neye uğrandığını şaşırtan, sonrasında ise takım
elbiseye bürünen French Lover yıllardır serinin en çok satan maskuleni. Parfümün
günlük kullanımda son derece konforlu, özel zamanlarda ise fazla güvenli kalan
bir tarzı var. Fark edilirliği tolerans limitleri içerisinde kaldığında imza
parfüm arayışına son verebilecek, ne aradığını bilen bir beyefendi parfümü
French Lover.
27 Ocak 2014 Pazartesi
Frédéric Malle - Noir Epices
Üst düzey parfüm dünyasının halen en özel sunumlara sahip
markası Frederic Malle. Öyle kuvvetli bir marka kimlikleri var ki, giriş
yapacakları pazarlardaki satış noktalarının yerine getirmesini bekledikleri birçok ön koşul mevcut. Camlı özel
soğutuculardan koku tüneline, parfümörlerin resimlerinin duvara asılmasından
özel stantlara kadar çok ağır şartları bulunmakta. Hal böyleyken Frederic Malle
parfümleri de sadece çok özel satış noktalarında müşterileri ile
buluşabilmekte.
Frederic Malle yıllardır niş parfüm dünyasının en pahalı
parfüm evlerinden biri olma özelliğini korumakta. Ancak sunumlarından
kokularının kalitesine kadar, serinin birçok ürünü müşterisinin katlandığı
maliyetlerin karşılığını veriyor. Popüler niş markaların aksine grey market
(bir nevi outlet pazar) ürünlerinin bulunmaması da markayı özel kılan bir başka
ayrıntı.
Çin mutfağına özgü lezzetler vardır. Acılı ekşili çorba, ballı hardallı ya da tatlı ekşi soslu tavuk gibi… Peki, bayramlarda baklava ile ayran içene hiç rastlamadınız mı? Birbiriyle çelişen ya da zıt iki kavramın bir arada kullanılmasına oksimoron adı veriliyor. Noir Epices da benim için bir oksimoron.
Noir Epices kokladığım en etkileyici açılışlardan
birine sahip. Wow faktör diyip duruyorum ya, işte ondan… Portakal, sardunya
(geranium diye geçer. Birçok karakteristik geranium parfümü denediğim için
artık son derece tanıdık geliyor) ve hafif gülle açılıyor Noir Epices. Gül ve
portakal? Demin bahsettiğim oksimoron hadisesi tamamen bu. Nasıl bu kadar
uymuşlar birbirlerine, nasıl bu kadar etkileyici olmayı başarmışlar, hayret
verici.
Orta notalara doğru muskat ve tarçın kendini belli etmeye başlıyor. Şaşırtıcıdır ki portakal halen eski yerinde… Derken bir yerlerden karanfil kokusu da geliyor. Tek bir parfümde kullanılmış başka bilindik nota kaldı mı? Aşure mi yaptın Michel?
Orta notalara doğru muskat ve tarçın kendini belli etmeye başlıyor. Şaşırtıcıdır ki portakal halen eski yerinde… Derken bir yerlerden karanfil kokusu da geliyor. Tek bir parfümde kullanılmış başka bilindik nota kaldı mı? Aşure mi yaptın Michel?
Sonlara doğru kümülatif olarak ilerleyen notalara odunsuların da eklenmesiyle tam bir cümbüş halini alıyor Noir Epices. Her ne kadar güzel olsa da beni yoran bir parfüm bu... Daha önce bu tarz bir yargım olmamıştı sanırım hiçbir parfüm hakkında.
Noir Epices adı gibi karanlık bir parfüm. Darth Vader’ın çırağı, karanlık taraf portakalı... Portakallı turuncu bir gül.
Frederic Malle parfümör seçimi konusunda son derece titiz. Hatta parfümlerinin sunumlarında parfümörlerin isimlerine yer veren bildiğim ilk parfüm evi. Noir Epices’ın yaratıcısı babası gibi parfüm sanatıyla uğraşmayı seçen Michel Roudnitska. Parfüm dünyasında çığır açan eserler kazandırdığı için Michel’den önce babası Edmond Roudnitska’dan bahsetmekte yarar görüyorum. Dior’u Dior yapan parfümler elbet J’Adore ya da Dior Homme değil; 50’li, 60’lı ve 70’li yıllarda çıkan, vintage şişeleri yüzlerce dolara giden Diorissimo, Eau Sauvage ve Diorella’dır. Bu eserlerin yaratıldığı bir ortamda büyüyen çocuktan da sentetik clubber kokusu beklenmezdi heralde. Babasından çok şey kapmış olacak ki Eau Sauvage’daki doğal turunçgiller tarzında Noir Epices’teki neredeyse her nota tane tane algılanabiliyor.
Özetle Noir Epices benim rahatlıkla kullanabildiğim, kendimi güvenli hissedebildiğim bir parfüm değil. Ancak denediğim ve kullandığım en zengin ve kaliteli harmanlardan biri. Son derece farklı bir tarzı olan ne çok maskulen ne de çok feminen bir koku Noir Epices.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)